29 Temmuz 2020 Çarşamba

6. Seni Yeneceğim Okuduğum Şehir!



“Göbek bağını, mühendisliğin bahçesine gömsün de;
                                     on sene mezun olamasın velet!"
 

        Ahh, Mersin!

        Otobüs, MEŞOT' a girdi. Kendi peronunda durdu.
        Kapı açıldı. Muavinin ardından Cumali indi.
        Birlikte yolculuk yaptığı; Adana' ya kızını ziyarete gelen 'yolcu amca' dan aldığı kasket ve ceketle bağırdı:
        "Seni yeneceğim okuduğum şehir!" Yolcu amca otobüsten indi. Ensesine yapıştırdı.
        "Ver ulan kasketimi!"
        "Ahh!"
        "Ağız tadıyla bir uyuyamayacak mıyız? Ceketi de çıkar ulan!"
        "Al, hepsini al! Yolculuğunda hiç çekilmiyor!"
        "Konuşma, deyyus!" Amca, eşyalarıyla birlikte uzaklaştı.
Cumali:
        "Ayrıca, kulaklığın ve takma dişlerin olmayınca sen bir hiçsin bey amca!"
        "... "
        "Ya, duymazsın tabi! Tasarruf yapacağım diye pili çıkarıyorsun sonra ara ki bulasın!"
          
        Mazlum ve Ökkeş, minibüs ile otogardaydı. Yolcularıyla birlikte! 
Ökkeş:
        "Cumali! Tatlım buradayız!" Cumali, arkadaşlarına koştu.
        "Vay, vay, vay! Kimleri görüyorum kimleri!"
Mazlum:
        "Yeni sezon, yeni umutlar! Hepimize hâyırlı olsun!" Alkışlayıp, sıkıca sarıldılar. 
Yolcuların feryâdı duyuldu:
          "Hadi kardeşim işe geç kaldık!"
Cumali:
         "Kusura bakma birader! Beni karşılamaya geldiler!"
Yolcu:
         "Hoş geldin kardeşim de, bizi de anla yani!"
Yolcu 2:
         "Sen yine iyisin! Durakta eğilip 'stattan geçer mi?' diye soracaktım, aldı otogara getirdi. Ulan hani stat, lanet şofer?" Mazlum:
         "Tamam kalkıyoruz! Herkesi istediği yere bırakacağım. Atla Cumali!"
               
         Minibüs!

Cumali:
         "Ön koltuğu, bozuk paraları... Ayaktaki yolcuyu bile özlemişim, be!" 
Travesti:
         "Biz de seni özledik anam!"
Cumali:
         "Eyvallah dayı!"
         "Dayı mı? Ne dayısı ulan! Kadınım ben kadın! Hanımefendi diyeceksin bana!" Cumali' nin koltuğuna atıldı. Kollarını arkadan boynuna doladı. Cumali:
         "Ah! Özür dilerim, sesinden çıkaramadım! Boynum kırılacak emmi!"
         "Emmi ne ulan? Tutmayın beni! Poliss, poliss!"
Yolcu:
         "Yapmayın Bülent Bey!"
Travesti:
         "Durdurun minibüsü! İnceemm, inceemm!" Minibüs sağda durdu. Yolcuyu indirip yoluna devam etti.

Ökkeş:
         "Artık minibüs emrinde! Durakta el kaldırman yeterli."
Cumali:
         "Bende onu soracaktım da canımı kurtarmaktan fırsat bulamadım. Ne iş?"
Mazlum:
         "Müslüm abi sağ olsun! Ücretleri toplaya toplaya tanış olduk adamla. Bir sabah çocuğu hastalanmış direksiyona geçmemi rica etti, bir günlüğüne! O gün bugündür yollardayım."
Cumali:
         "Var ya, Müslüm abiye yedirdiğim parayı karıya kıza yedirmedim! Adam resmen borsada yatırım modeli. Çoluğunu çocuğunu benim sayemde okuttu!" Ökkeş:
         "Müslüm abinin de yeni bebeği oldu. Senin adını vermiş!"
Cumali:
         "Sağ olsun! Göbek bağını mühendisliğin bahçesine gömsün de on sene mezun olamasın velet!"
                
         Öğrenci evi!
                
         Yıllarca paylaştıkları ev, başka bir yüze bürünmüştü.
Cumali:
         "Ne yaptınız oğlum eve? Eşyalar dökülüyordu. Boyası badanası bile yoktu! Perdeler... Avizeler... Bilgisayar bile almışsınız!" Mazlum:
         "Güneş enerjisi bile var. Hem de çift camlı!"
         Eski odasına girdi. Bisküvi kolilerini gördü. "Bu kutularda ne?" 
Ökkeş:
         "Onlar benim! Ayıptır söylemesi, fakültenin kantinini aldım!"
         "Ee?"
         "Senin odayı da depo yaptım?"
         "Siz, neler yaptınız oğlum? Bu ne hız? Parayı nereden buldunuz? Diplomaları kiraya mı verdiniz yoksa?" Mazlum:
         "Denemedik değil! Bizim fotokopici Arif var ya, müşteri bulacaktı, olmadı."
Ökkeş:
         "Yarı yarıya indirim yaptık, yine alan olmadı! Hatta esnafın biri 'Jeoloji diplomasına kira vereceğime, dükkânın önüne masa sandalye atmak için zabıta ile kavgaya girerim daha iyi' demiş!"
Cumali:
         "Şu mesleği bir biz anlamadık! Gençtik, toyduk. 'Mühendislik' i görünce yapıştırdık tercihi! Başına bir baksana ne yazıyor diye, salak kafa!"
Mazlum:
         "Olan oldu. Gelelim sana Cumali! Bak, yol masrafın benden; yeme, içme masrafın da Ökkeş' ten! Diplomayı almak da senden!"
         Cumali, arkadaşlarıyla göze göze geldi.
Ökkeş:
         "Ee, bu sene alabilecek misin diplomayı?"
         Üç arkadaş itişip gülüştü. Yeni maceraların yaşanacağını görür gibiydiler.

----------------------------------------


Sonraki Bölüm!

7.
'Üniversitede İlk Gün!'

Yasin Numan Yılmaz

 


 

 

 

 

 


5. Okul Alışverişi!



‘Spor arabalı sırt çantası!’
 
        Cumali, duş sonrası aynanın karşısına geçti.
        Belgin kapıyı çaldı.
        "Cumali! Bebeğim iyi misin?"
        "İyiyim! Çıkarım birazdan."
        "Çık da alışverişe gidelim. Eksiklerini tamamlayalım tatlım!"
        "Ne alışverişi ya? Şu yaşımda annemle mi çıkacağım çarşıya!"
                
        Sessizlik oldu!
                
        Bir omuz darbesiyle Belgin içeri daldı. 
        "Ne dedin duyamadım?"
        "Şey... Ben... Kem, küm!"
        "Ha şöyle! Anayım ben ana! Sana bakmak görevim. Yürü, düş önüme!"
 
        İlk durakları 'kırtasiye' oldu.
        Belgin rafları; çocuğunu, okula yazdıran anne heyecanıyla geziyordu. Cumali ise, 'suluk' alması için annesiyle kavga eden ufaklığı kesiyordu.

Belgin:        
        "Çizgili defter, kareli defter, kalem, kalemtıraş, silgi, kuru boya, pastel boya, cetvel takımı... Borcumuz nedir?"
        Kasiyer hesabını yapıyordu. Cumali' nin kesiştiği çocuk ise, aldıklarını 'cüzdan' ından ödedi. Poşetlerini alıp çıktı.
        Belgin, kasiyer kızın geçirdiklerini nasıl taşıyacağını düşündü. Çevresine bakındı. 
        "Aa! Bak burada ne varmış?"
        Cumali, bunu yapacağına ihtimal vermiyordu. Ama annesi, aldıklarını tek tek 'sırt çantası' na yerleştirdi: ‘Kırmızı spor araba' lı sırt çantasına!
        Kırtasiyeden çıktılar.
        "Eveet! Bu işi de hâllettik. Şimdi doğruca pazara! Oğluma yeni ciciler alacağız!"
        "Ciciler mi? Anne gitmeyelim! Kocaman adam oldum gitmeyelim!"
        "Sokağın ortasında bağırtma beni! Allah'ıma kitabıma, yere yatırır üzerinde tepinirim. Emi yavrum! Ah bebeğim, bebeğim! Yürüyün!” Belgin, Cumali' nin elinden tuttu. Salı pazarına doğru yollandılar. Yalçın:
        "Şimdi okullu olduk. Sınıfları doldurduk. Sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuzzz!"
                
        Salı Pazarı! Günlerden... Neyse!
                
        Pazarın kuralıdır;
        İlk tur, tezgâhları görmek için atılır. Dönüşte toplayarak gelinir. 
        Bir de; yanınızda çocuk varsa asla eli bırakılmamalıdır!

Belgin:
        "Bugün de amma kalabalık! Sakın elimi bırakma!"
Doncu Halil:
        "Ee? Tezgâha kim bakacak?"
        "Sen de kimsin be adam? Ne işin var burada?"
        "Ne bileyim abla! Tezgâha sütyen diziyordum, tuttun götürdün!"
        "Cumali!"
        "Buradayım!"
        "Neredesin sen?"
        "Tişörtlere bakıyordum!"
        "Sütyen lâzım mı ablacığım!"
        "Yok kardeşim, kolay gelsin!"
           
        Biraz gezindikten sonra, bir tezgâhın önünde durdular. 
        "Ay, ne kadar güzel şeyler bunlar!" Cumali, annesinin beğendiklerine burun kıvırdı. Yan tezgâha bakarken kızlarla göz göze geldi. Bakışmalar sürdü.
        "Çıkar bakayım şu şortu!" 
        Anasının, ani hareketiyle şortu yarıya indi. Donunun 'maviliği' pazara ayrı bir renk katmıştı!
        "Anne ya! Gitti bütün karizmam!"
        "Çemkirme anneye! Allah baba taş eder! Buradayken dene işte. Eve git gel olmasın!"
        Ahalinin gülüşmeleri yüzüne vuruyordu!
                
        Annesinin verdiği şortları denedi. Diğer müşteri teyzeler etrafını sardı. 
        "Ay oğlum, benim oğlan da senin bedende. Şunu da bir desene göreyim!" 
Belgin:
        "Ne demek teyzesi, lafı mı olur! Dene bakayım şunu da!"
                
        Memleketteki son günü de böyle geçmişti. 
        Hazırlıkları tamamdı. Cumali, üniversiteye dönmek için saatleri sayıyordu!

----------------------------------------

Sonraki Bölüm!

6.
'Seni Yeneceğim Okuduğum Şehir!'


Yasin Numan Yılmaz
 
 

 


4. Af Çıktı!



“Okula dönüyorumm!”
 
        Koca iki sene devrilmişti!
        
        İki kardeş televizyon karşısındaydı.    
        Cumali, saçı sakalı uzatmış; göbeklenmişti. Yere gazete sermiş çekirdek çitliyordu. Yalçın da yastığı kanepeye yaslanmış çaya bisküvi banıyordu.
        Ekranda, yaz döneminde yayınlanan 'bol kızlı' dizilerden birinin tekrarına takılıp kalmışlardı. Cumali:
        "Ya bu kızları nerede saklıyorlar?"
Yalçın:
        "Ne?"
        "Hepsini toplayıp doldurmuşlar ekrana; sokakta bir tane bile denk gelmiyor!"
        "Annee! Cumali televizyondaki seksi kızların kalçalarına bakıyor!"
        "Sus ulan salak!"
        "Kulağıma da ayıp ayıp şeyler söylüyor p.ç kurusu!"
        Belgin, bir hışımla içeri girdi. "Zamanı gelmiş bunun! Kızsızlık başına vurmuş itin! Çık ulan dışarı. Akşama kadar yat, yat, yat!"
        "Bir dakika yanlış yapıyorsunuz! Ben bu evin 'y kromozom' u değil miyim?"
         Ana-oğul, Cumali' yi yaka paça sokağa atıp kapıyı kapattı!
                
        Cumali yerden kalkıp kapıya dayandı. 
        "Annee! İçeri al beni! Dışarı soğuk, üşüyorum. Sokakta hayat gerçekten zormuş!" Pazara giden komşu teyze ile göz göze geldi. 
        "Cık, cık, cık! Şu hâle bak. Kaç yaşında adamsın!"
        "Cık, cıkmış! Bir de nida yapıyor! Annee!" Cumali kapıyı zorladığı sırada Yalçın cama çıktı. 
        "Hoop, Cumali Efendii!"
        "Ne var ulan?"
        "Telefonun çalıyor!" Sepetle aşağı sarkıttı. Cumali telefonu aldı. Arayan Ökkeş' ti!
        "Oo, Ökkeşçiğim! Sen daha ölmedin mi?"
        "Şükür! Ekmeğimizi kazanıyoruz bir yerlerden!"
        "Hâyırdır?"
        "Af çıktı oğlum! Uzaklaştırmalar iptal!"
        "Senin ağzın ne söylüyor? Dönebiliyor muyuz?"
        "Kayıtlar başladı. Atla gel çabuk!"
        "Eyvallah! Yarın oradayım!" Telefonu kapattı. "Okula dönüyorumm!" Kardeşi sarktığı yerden sevincini baltaladı.
        "Salağa bak salağa! Üç günlük dünyada yedi senedir üniversite okuyor; utanıp ölmüyor da halâ sevinç çığlıkları atıyor!" Cumali' nin sepete asılmasıyla Yalçın camdan düştü. 
        "Anam, anam, anam!"
Cumali:
        "Annee, aç kapıyı annee! Okuldan aradılar, dersler başlamışş! Hazırlanmam lâzımm!" Kilit çevrildi ve kapı açıldı. Belgin:
        "Doğru mu söylüyorsun?"
        "Vallahi! Okula dönüyorum!" Cumali eve girdi. 
        
        Belgin, Yalçın' ın asfaltta uzandığını gördü.
        "Kaç kere demem lâzım yere yatmayın taş çeker diye?" Ayaklarından tutarak oğlunu eve soktu.


-------------------------------

Sonraki Bölüm!

5.
'Okul Alışverişi!'


Yasin Numan Yılmaz




3. Teyzeler!



“Cumali, bal kabağımm!”

 
        Aylar üçer, beşer geçti!
        Komşuların sorularından sıkılınca mahalleden uzaklaştı.
 
        Ufak tefek işlerde çalışmaya başladı. Hem harçlığını çıkarıyor hem de bir şeyler öğreniyordu.
        Günü erken bitirince eve geldi. Kapıda terlik kalabalığını gördü. Hepsi de otuz beş, otuz altı numaraydı!
        Gün sırası, bu hafta annesindeydi!

        Kapıyı açıp girdi. 
        Kısırın ve muhabbetin dibine vuruluyor; gıybet su gibi akıyordu! 
Belgin:
        "Aha, bizim oğlanda geldi! Hoş geldin yavrum. Günün nasıl geçti, yoruldun mu?" Cumali doğruca odasına gitti. Belgin, komşularına mahcup olmuştu. İstifini bozmadan kalktı. 
        "Cumalii, bal kabağımm! Annene biraz yardım eder misin?" Cumali, asık suratla teyzelerin önünden geçip mutfağa girdi. Belgin:
       "Gel benim yakışıklım! Annene azıcık yardım et! Meryem abla, dolmadan almadın görüyorum buradan. Senin için yaptım!"
       "Alırım kız, tamam!"
               
        Mutfak!
        
        Cumali, mermer tezgâha yaslandı:
        "Ne var, niye çağırdın?" Belgin buzdolabının üstündeki oklavayı kaptı. 
        "Aha bu vardı!" 
        "O ne be?"
        "Teyzelerine niye selam vermiyorsun, it?"
        "Vurma kız, ayy! Tamam özür dilerim, ahh!"
        "Ellerini öpsene, hâyır dualarını alsana, şerefsiz!"
        "Acıyor kız vurma, ahh!"
                
        Mutfaktaki sesler, salona kadar gelmişti.
Ayten teyze:        
        "Fırından poğaça çıkarıyor galiba!"
Meryem teyze:
        "Bir şey getirme Belginn! Patlayacağız yeterr!"
                
        Cumali sendeleyerek salona geldi. 
        "Aman efendim! Kimler gelmiş, kimler gelmiş! Kusura bakmayın çok yorgunum." Salon girişine yakın teyzeden el öpmeye başladı. "...Öpeyim teyzem! Ahmet nasıl, uyuşturucuyu bıraktı mı?"
Ahmet'in annesi teyze:
        "Uğraşıyor bakalım!"
Cumali:            
        "Hâyırlısı olsun… Öpeyim teyzem! Hamit amca ne yapıyor? Metresine ev açmış diyorlardı?"
Hamit' in karısı teyze:
        "Kızı parçaladım, Hamit' i de boşadım!"
         "Helâl teyzeme! Sana koca mı yok kız?" 

        Bu sıradakiler bitince yanındaki üçlü kanepeye geçti.
        "Öpeyim teyzem... Senin kız ne yaptı? En son Tekin' den ayrılmıştı!" 
Kızın annesi teyze:
        "Tekrar barıştılar! Kısmet işte.”
Cumali:    
        "Tüüh! Kürtajı boşa yaptırdı desene!"
        "Kürtâj! Ne diyorsun oğlum?"
        "Tabi, tabi! Baktı Tekin buna dönmeyecek, karnı belli olmadan hâlletti. Cemal de şahit!"
Cemal' in annesi teyze:
        "Cemal' le ne ilgisi var?"
Cumali:         
        "Aynı hastanedeler. Birbirlerini bilmezler mi teyze?"
        "Cemal hastanede mi yattı?"
        "Ücret karşılığında tıp öğrencileri için kobaylık yapıyor."
        "Neden?” Cumali, yemek tabağı hazırlayıp sandalyeye oturdu.
        "Yüzüğü başka türlü alamazdı ki sevgilisine!"
        "Cemal' in sevgilisi mi var?"
        "Olacak tabi, genç adam! Gerçi; kadının kocası onları yatakta basmayıp kadını doğramasaydı, her şey iyi gidiyordu!"
        "Ayy! Ay kalbim sıkışıyor!" Komşu teyzeler kadının yardımına koştu. 
Cumali:
        "Ama ilişkileri devam etseydi torun sevmek için beklemezdin."
        "O niye?"
        "Kadının dört çocuğu vardı!" Teyze bayıldı. Komşuları, kolonya döküp bileklerini ovdu. İki tokat atan da oldu! Cumali:
        "Amaan! Sizin sohbetinizde hiç çekilmiyor!" Cumali, tabağını bırakıp odasına yöneldi. Mutfaktaki dayağın sersemliğiyle salon girişine yığıldı!
        Belgin, elinde tabakla salona girdi. 
        "El yakan kurabiyelerr! Aa, Cumali! Kalk yerine yat bakayım! Teyzelerine ayıp oluyor!" Tabağı, komodinin üzerine bıraktı. Oğlunu, kollarından sürüyerek odasına götürdü. Salona döndü:
        "Çayın altını da yaktım... Kız ne oldu, niye ayaklandınız? Göbek mi atıyorsunuz? Bak şimdi benim de oyunum geldi!" Vitrine yöneldi. Danteli kaldırıp radyoyu açtı. Aradığı frekansı buldu.
        "Oturmaya mı geldik... Elleri göreyim! Hop, hop, hop!"
 

------------------------------------

Sonraki Bölüm!

4.
'Af Çıktı!'


Yasin Numan Yılmaz
 
 

2. Memlekete Dönüş!


“Yedi senedir!”
 
    Müslüm abi, otogar yoluna girdi!

    Cumali, yan koltuğa geçmiş, bavulunu kucağına almıştı. Ökkeş ayakta, Mazlum ise araya oturmuş, ücretleri topluyordu. Ökkeş:
    "Üzülme be Cumali! Her şeyin sonu değil ya!"
Yolcu:
    "Şuradan bir sivil alır mısın?" Mazlum para üstünü uzattı. 
Cumali:
    "Yedi senemi verdim oraya! İki rektör eskittim, Müslüm abi! Beni nasıl atarlar ya! Beni! Beni, beni... Cumali' ni!" Müslüm abi:
    "Arkadan binen bayan! Ücretinizi verdiniz mi? Bak duymuyor!" 
Mazlum:
    "Hangisi abi?"
    "Akşamki dizide; adamın metresinin giydiği bluzun, grisinin yarım kollusunu giyen!"
    "Verdi abi!" Müslüm, rızkını korumanın rahatlığıyla Cumali' ye döndü:
    "Kafanı dinlersin fena mı? Annen ile hasret giderirsin."
Yolcu 2:
    "İki öğrenci alır mısın birader!"
Cumali:
    "Ben vermedim, benimkini de şuradan al!" Mazlum, Cumali' nin uzattığı paraya yeltenirken, Müslüm araya girdi:
    "Benden olsun. Bu senin jübilen sayılır!"
Cumali:
    "Eyvallah abi!"
 
    Otobüs yolculuğu!
    Araçlar da kendini yenilemişti!
    İki artı bir koltuklar, muavinin hareket etmesini sağlayan koridor, uyduya bağlı ekranlar, yeni filmler, albümler...
    Öte yandan yolculuğun demirbaşları!
    Kakaolu kek, yarısı dolu çay, bükülen pet şişe, rahminden çıkar çıkmaz nenesine götürülen bebe, köpek donduran dinlenme tesisi... Haa! Bir de kusma torbası!
                
    Aydın!
    Otobüs, Didim nüfus tabelasından yokuş aşağı indi.
    "Pazar yerinde durabilir miyiz?" Otobüs sağ yanaştı. 
Şoför:         
    "Karşılamaya gelmemişler?"
Cumali:
    "Söylemedim. Sürpriz olsun. Hâyırlı yolculuklar abi!"
    "Sağlıcakla kardeşim!"
    Otobüsten indi. Muavin, bagajdan bavulunu çıkardı.
    "Buyur!"
    "Eyvallah, kolay gelsin!"
    "Allah' a emanet abi!" Bavulu sırtına atıp yolu hatırladığı kadarıyla yürüdü.
                
    Mahalle de kendini yenilemişti!
    Geniş sokaklar, geniş kaldırımlar, modern binalar, çocuk parkı, gâvurca tabelalar... 
Varyemez İbrahim emmi bile, tuğlaları görünen duvarlarına sıva vurup badana yapmıştı. Bavulunu bırakıp çevresine göz gezdirdi. 
    "Mahallem! Hey gidi günler hey! Ölen kalan var mı acaba?"
        
    Yolun hatırladığı kadarını yürüdü!        
    Köşedeki altı katlı apartmanın önünde bir kız ve bir erkek konuşuyordu. Cumali oğlanı tanıdı. Yalçın, kardeşi! Okumak için ayrıldığında, o ilkokula gidiyordu. Çocuğa yaklaştı:
    "Yalçın!"
    "Evet! Sen kimsin birader?"
    "Abinim ulan tanımadın mı?"
    "Abim mi? Abim yıllar önce çekip gitti! Hem, nereden bileyim doğru söylediğini?"
    Cumali, bavulunun küçük gözünden eski aile fotoğrafını çıkardı. 
    "Bak, bu annem. Ayağında salladığı sen; kanepede yatan da benim! Üzerindekiler de benim cicilerim!"
        
    Büyüklerin eskilerini giymek kültürdür!
    Anne, küçüğe giydirdiği kıyafetlere bakınca, ilk göz ağrısının çocukluğuna gider. 
    İkincisi ise, o kıyafetlerin moda olduğu zamanı, ekonomiyi, kültürü, siyaseti ve savunulan görüşleri hatırlar!
        
    Yalçın fotoğrafa baktı:
    "Bu fotoğraf bende de var! Abi... abiciğim!" Sıkıca sarıldılar. 
Cumali:
    "Hadi evimize gidelim. Anam burnumda tütüyor. Kızlara da bu kadar yüz verme!"
    "Çok güzeller ya! Özellikle de bu mevsimde!"
    "Onlar güzel değil, hücreleri iyi düzenlenmiş o kadar!"
                
     Cumali ve Yalçın, esnafın önünden geçiyordu.
Kuruyemişçi Nedim:
    "Hâyırdır Yalçın, misafiriniz mi var?"
    "Abim geldi!"
    "Abin mi? Cumali sen misin? Nerelerdeydin yeğenim?"
Cumali:
    "Üniversite okuyordum abi!"
Kasap Hüseyin:
    "Yedi senedir! Biz de Avrupa' ya işçi olarak gittin sandık!"
Fırıncı Naci:
    "Hoş geldin güzel vatanımıza!"
    "Yurt dışında değildim diyorum!" Cumali, laf anlatamayacağını anladı. Komşu teyzeler de etrafını sarınca bahaneleri arka arkaya sıraladı.
    "Okulda tadilât vardı da, uzun bir süre izinliyiz... Bizim rektörün kaynanası ölmüş, dükkânı kapatıp köye gitti... Okulda aşı olduk, eve gönderdiler... Bizim rektör karısından boşanacakmış, yenge de tazminat olarak okulun yarısını istiyormuş..."
    İki kardeş, evlerinin yolunu tuttu!

“Okuduğunu anlamıyormuş!”

 
    Cumali, evin önünde durdu.
    Pencereye, balkona, sokağına baktı. Hatıralarından süzdü. 
Yalçın:
    "Annem seni gördüğüne çok sevinecek!" Kapıya yönelmişlerdi ki, komşu Hacer teyze önlerine çıktı:
    "Cumali sen misin? Ay inanmıyorum! Belginn, kız Belginn! Gözün aydın, oğlun askerden gelmişş!"
    "Ne askerliği teyze, okuyordum ya okuyordum!"
    "Yedi senedir!"
    "Evet!"
    "Amma okudun üfledin ha, eşşoğleşşek! Âlim oldun başımıza!" Belgin kapıya çıktı.
    "Cumali, oğlum! Yavrum, anası kurban!" Oğluna koşarken komşusuna takıldı: "Nerelerdeydin kız, kör olmayasıca? Yüzünü gören cennetlik!"
    "Oğlanın yanına gittim. Torunumla hasret giderdim. Her yerini öptüm, kokladım! Kız bir görsen; bir kanlı, bir canlı, bir toparlak... Her yerini ısırasın geliyor!"
    "Ay yerim onu! Bak, bu hafta bendesiniz. Mutlaka gel, neler var neler!"
    "Kaçırır mıyım kız! Neyse, sen oğluşunla hasret gider."
    "Güle güle komşum!" Komşusunu uğurladıktan sonra oğluna döndü: 
    "Oğlumm!"
    "Annemm!"
    Yılların hasreti var tabi!
    Hâyırsız, fırsatını bulup gelmemiş ki!
Belgin:
    "Sen nerelerdesin yavrum? 'Ekmek almaya gidiyorum' deyip çıktın! Yıllarca yolunu gözledim. Ee, ekmek de almamışsın!"
    "Ne ekmeği kadın, okuyordum ben!"
    "Yedi senedir! Neyi anlatıyorlardı da bitiremediler oğlum! Hayır, yedi senedir neyi anlamadın, yavrum?"
    "Okuduğumu anlamıyorum belki, niye üstüme geliyorsun?"
    "Tamam, tamam! İçeri geçelim konuşuruz."
              
    Ev!
   
    Salondaki masaya güzel bir sofra hazırlandı. Belgin, sürâhi ve ekmeği masaya koydu.
    "Ah oğlum, seni yıllarca aradım. Çalmadığım kapı, çıkmadığım program kalmadı!" 
Cumali:
    "Program?"
    "Aa, iyi hatırlattın!" Masadan kalkıp ev telefonuna gitti. Ahizeyi kaldırıp numarayı çevirdi.
    "Alo Mügeciğim! Benim canım Belgin... İyiyim tatlım, sağ ol... Müjdemi isterim! Benim oğlan geldi... Ya öyle... Cümlemizin... Söylediğine göre üniversite okuyormuş... Evet yedi sene... Okuduğunu anlamıyormuş... Sağ ol, sağ ol! Ne diyeceğim sana, dün programa çıkan Musa Bey var ya... Bence katil o! Hemen arayın polisi, hemen. Girsin içeri aklı başına gelsin... Tamam canım, konuşuruz. Kolay gelsin!”
    "Ya, sen programa mı çıktın?"
    "Ana yüreği işte, ne yaparsın! Birini daha aramam lâzım." Dolabı açıp kırmızı telefonu çıkardı. Numarayı çevirdi.
    "...Alo, CIA mi? Lucy' i bağlar mısın kızım... Ben Belgin! Alo Lucy! What's up kız? Aynı ne olsun. Müjdemi isterim. Benim 'son' bulundu... Yeah... 'University' okuyormuş sıpa... Evet canım 'seven years!'... Okuduğunu anlamıyormuş... Kocan dolmayı beğendi mi kız… Yalan! Yarasın Jackson enişteme... Doğrusu da bu zaten. Hep yumurta, sosis, patates olmaz! Sen yedireceksin ki o da sana... Tutmayayım seni. Başkana selam, 'My God' a emanet...” Telefonu dolaba koyup kapağı kapattı. Masaya döndü. Cumali’ ye sarıldı.
    "Ayy! İyi ki doğurmuşum!"

--------------------------------------

             Sonraki Bölüm!

                        3.
                 'Teyzeler!'


      Yasin Numan Yılmaz

 

1. Üniversitede Veli Toplantısı!


                                  "Aidatları ödeyin bari..."


    Derslerin başlamasına on dakika vardı. 
    Dolmuşta nefes alacak 'boşluk' yoktu. Fakat şoför, her el kaldırana duruyordu!

    "Müslüm abi, bizim kanalı açsana! Bir uyanalım."
    "Ücretini ödedin mi ulan?"
    "Ödedim abi!" 
    Müslüm, akşamları söküp evine götürdüğü radyodan üniversitenin frekansını çevirdi. 
    "Güü-naay-dıın Mer-siiin! Burası üniversite radyosu. Günlerden Çarşamba, saatimiz 7:55!..."
    Aha, beş dakikaları kaldı!
    "...İşe gidenler, ev hanımları, öğrenciler! Bugün özel bir gün. Bugün arkadaşınıza, eşinize, dostunuza... Elinden su içtiğiniz adamlara dikkat edin! Çünkü bugün 1 Nisan!.."
Müslüm abi: 
    "1 Nisan mıymış?"
    "...Evet, yanlış duymadınız! Bugün, 1 Nisan: Dünya Şaka Günü! Kamuoyunu aydınlattığımıza göre, ilk şarkımıza geçebiliriz. Ama önce sizlerden gelen sorularımıza bir bakalım. İlk sorumuz: 'Günaydın. Ben Jeoloji'den Ömer! Paleontoloji Laboratuvarı nerede, bilginiz var mı?' Yanlış hatırlamıyorsam; hocaların binasına giriyorsun, ikinci kata çıkıp sola dönüyorsun. Koridorun sonundan sola kaydın mı, fosilleri görürsün. Bu Ömer de bizi GPS olarak kullanıyor. Bu ay üçüncü oldu! İlk şarkımızı gönderiyoruz. Herkese Allah kolaylık versin!"

    Üniversite, yeni bir güne başlıyordu! 

    Mühendislik Fakültesi' ne gelen öğrenciler, kapıya asılan duyuruyu okudu: 
    'Jeoloji Bölümü' nde ilk ders iptal edilmiştir.' 
    İkinci dersin başlamasına bir saat vardı. Çocuklar, gruplar hâlinde çimlere yayıldı.

    İlk dersin hocası, herşeyden habersiz fakülteye girdi. Merdivenleri çıkıp sınıfın kapısını açtı. 
    "Günaydın arkadaşlar!" Sıralara bakmadan kürsüye yürüdü. Kitaplarını bırakıp tahtaya döndü. 
    "...Bugün yeni bir konuya başlayacağız. Zeki! İmza kâğıdını başlat oğlum!"
Zeki' nin babası amca: 
    "Zeki gelmedi hocam!" Ses tanıdık değildi. Hoca üstünde durmadı. 
    "Sese bak. O kadar içmeyin diyorum, elinizin ayarı yok ki! Sema, imza kâğıdını başlat kızım. Eğer ayıksan tabi! Yine mezunlar partisine mi gittin?" 
    En son duyması gereken, Sema' nın annesi teyzeydi! Ama o da üçüncü sıradaydı. 
    "...Her sene gidilir mi kız? Bitmedi zengin koca sevdan. Bulursan bizi de görürsün değil mi, zilli?"
Sema' nın annesi teyze: 
    "Olur görürüm!" 
    Bu ses de tanıdık gelmemişti. 
    
    Hoca sınıfa döndü, yüzler de tanıdık değildi: 
    "Siz de kimsiniz?"
Zeki' nin babası amca: 
    "Biz komple veliyiz!"
Hoca: 
    "Ee?"
Sema' nın annesi teyze: 
    "Veli toplantısı varmış!" Hoca' nın şaşkınlığı devam ediyordu. 
    "Burada?"
Emre' nin annesi teyze: 
    "Evet! Arkasından da tanışma partisi!"
Hoca: 
    "Yanlışınız var sayın veliler! Bizde toplantı olmaz. Hele tanışma partisi, mümkün değil!" 
Cahit' in babası amca: 
    "Ne yani yalan haber mi? Ben, ta Kütahya' dan geldim!"
Nilgün' ün annesi teyze: 
    "Ben de Aydın'dan!" 
Hoca' nın sınıfı sakinleştirmesi gerekiyordu: 
    "Eh, madem o kadar yol geldiniz... Aidatları ödeyin bari!"
Osman' ın babası amca: 
    "Samsun' dan âidat ödemeye mi geldim ulan buraya?" 

    Hoca yapamamıştı. 'Aidat' lafı, taraftarı daha da ateşlemişti! 
Hoca, şansını bir kere daha denedi:
    "İyi o zaman, sınıf annesi seçelim!"
Nazire' nin annesi teyze: 
    "Başlarım senin anana, eşşoğleşşek!" 

    Hoca yine yapamamıştı. 
    Veliler, bir anda kürsüye doğru atağa kalktı. Halk arasında bu 'Zengin Kalkışı' olarak biliniyordu. Hoca, can havliyle kendini koridora attı. Veliler de arkasından. Basamakları ikişer üçer indiler. Fakültenin kapısından iyi bir çıkış yapan hoca, Zeki' nin babasından iki kulaç öndeydi. Bu da demek oluyor ki; hoca 'beton pistte' çok iyiydi!

    Çocuklarını bahçede gören veliler, gruptan ayrıldı. 
    
    Sema, bahçede erkek arkadaşıyla epey samimiydi. Keşke anası kör olaydı da bunu görmeyeydi!
Sema' nın annesi teyze: 
    "Elin oğluyla ne yapıyorsun burada saçaklı?" 
    Telefonda olsa, bir bahane uydurabilirdi ama anası kanlı canlı karşısındaydı! Ufak bir detay daha vardı: Arkadaşının kucağındaydı! 
    Matematiksel zekâsını kullanmalıydı.
    "Biz oturuyorduk!" Bravo Sema! Çok zekiceydi.
    Sema' nın annesi teyze ikna olmadı. Kaçamasın diye, kızının saçlarını bir güzel eline doladı. 
    "Biz de kitaptan, defterden başını kaldırmıyorsun sanıyoruz! Cahil kalma diye didinip duruyoruz!" 
Kızını, hem döndürüp hem saydırıyor; gözleriyle de ters istikâmete koşan oğlanı arıyordu!

    Emre' nin annesi teyze, oğlunu bir kızın çantasını taşırken gördü. 
Tabi, Emre de annesini: 
    "Anne! Ne işin var burada?"
Emre' nin annesi teyze: 
    "Ben, pazarda poşet taşıtmayayım; sen, elin kızına hamal ol, it oğlu it!" Annesi, çantayı alıp kıza attı. 
    "Al kız çantanı! Uzaklaş oğlumun yanından. Sen de düş önüme gidiyoruz!"

    Fakültenin arka bahçesi!
    Öğrenciler, herşeyden habersizce gülüşüyordu. 
    Osman' ın babası amca, kalabalığın içinden oğlunu tanıdı. Sonuçta o yapmıştı! Gruba yaklaştıkça konuşmaları daha net duyuyordu. Osman anlatıyor, arkadaşları gülüyordu. 
Osman: 
    "Çıkışta, herkese benden çay!" Osman coşmuştu. Tebrikleri kabul ederken babasıyla göz göze geldi:     "Baba!"
Osman'ın babası amca: 
    "Biz açlıktan kıvranalım, beyimiz burada çay partisi versin! 'Banker Bilo' musun ulan sen, köpek?" 
    Oğlunu tekmelerken Yeşilçam' dan örnek vermesi; günümüzde, akılda kalıcı bir karakterin yaratılamamasından kaynaklanıyordu!

    Nihat' ın babası amca da yerdeki Osman' ı geçip sağa dönünce, oğlunu kızlara gitar çalarken gördü. 
Nihat' a yaklaşıp gitarı elinden aldı: 
    "Baba!"
Nihat' ın babası amca: 
    "Rock' n Roll bebeğim!" 
    Eğitimde 'görsel eğitim' önemliydi. Çocuklar, bir gitarın insan üzerinde nasıl beşe bölünebileceğini görmüş oldu!

    Kızlarını oğlanlardan ayırmaya çalışan anneler... 
    Oğullarını ikiye ayırmaya çalışan babalar... 
    Havada, feryât eden öğrenci kokusu... Olay mahâllinde, hâlinden memnun sadece üç kişi vardı. Bankta çekirdek çitleyen üç kişi: 
    Cumali, Mazlum ve Ökkeş!

    Rektör, kurul üyelerini de yanına almış; bu üç öğrencinin savunma yapmasını istemişti. 
    Cumali ve arkadaşları, rektörü bu kadar yakından görmemişti. Üniversite hayatları boyunca sadece yıllık açılışlarda gördükleri bu 'beyaz yakalı adam' kendisiyle diyalog kurmalarını istiyordu!

Cumali: 
    "Biz, bir şey yapmadık komiser bey! İftira atıyorlar. Hem elinizde delil var mı?"
Rektör: 
    "Ne komiseri hıyar! 'Rektör Hazretleri' diyeceksin! Delilse, al sana delil." 
    Masadaki kumandayı alıp televizyonu açtı. Güvenlik kameraları televizyona verilmiş, ekran bölmelere ayrılmıştı. Mühendisliğin kamera kaydını oynattı. O günü, tekrar yaşadılar.
Rektör: 
    "Buna ne diyeceksiniz? Şu kargaşada bir siz eğleniyorsunuz!"
Ökkeş: 
    "Fena da çıkmamışız hani! Çok fotojeniğiz!"
Mazlum: 
    "Acı bize rektörcüğüm! Dünyaca kutladığımız, ortak bir paydadır 1 Nisan!"
Rektör: 
    "Kes ulan! Sizin bölümde adam kalmadı be! Bütün veliler, çocuklarını döve döve memleketlerine götürdü. Bu sene, Jeoloji Mühendisliği' nden mezun veremeyeceğiz!"
Cumali: 
    "Kıyma bize emmi! Yaptık bir şaka; güldük, eğlendik. Hadi, öpüşüp barışalım! 
Rektör: 
    "Yapamam! Birilerinin cezalandırılması lâzım. Arkadaşlarınızın eğitim hayatlarını zora soktunuz. İki, üç hocanız da veliler yüzünden telef oldu!" 
Mazlum: 
    "Ay kıyamam!"
Rektör: 
    "Yukarıdakilerin kulağına giderse beni de harcarlar!"
Ökkeş: 
    "Ne yani, bizi kovir misin agam?"
Rektör: 
    "Kovmirim ula kovmirim! İyice hemşehri olduk ya! Yapılacak şey belli." 

    Rektör ve kurul üyeleri fısıldaşmaya başladı. Başlarını sallayarak birşeyleri onayladıkları belliydi. 
    Karar neydi?

Rektör: 
    "Karar... Uzaklaştıma! Göstermelik bir ceza! Öğrenci Mazlum ve Öğrenci Ökkeş! Uzaklaştırma süreniz, ikişer ay!"
Ökkeş: 
    "Oh, ucuz atlattık!"
Rektör: 
    "Öğrenci Cumali! Üç..."
Cumali: 
    "Artık üç ay idare edeceğiz!"
    "...Üç yıl!"
    "Kaç? Senin ağzın ne söylüyor asker ağa?" 
Rektör:         
    "Kısmetine bu çıktı aslanım?"
Cumali: 
    "Rektörüm! Anam, babam! Böyle göstermelik ceza mı olur? Bak, biz seneye de geliciyiz. Yap bir şeyler!"
    "Yeter! Karar alındı, imzalar atıldı. Çıkabilirsiniz!" 

----------------------------------------------

Sonraki Bölüm!

2.
'Memlekete Dönüş!


Yasin Numan Yılmaz